“DAĞLIK KARABAĞ” ÜZERİNE KAPSAMLI RÖPORTAJ

Azerbaycan topraklarında yaşanan bu savaşın asıl nedeni, Dağlık Karabağ bölgesinin yer altı ve yer üstü kaynakları açısından oldukça zengin olması. Bu nedenle Rusya ve diğer Minsk gurubu üyelerinin boyunduruğunda hareket eden Ermenistan, bu bölgede tahakkümünü kurmak istiyor.  Gazetemiz, Dağlık Karabağ bölgesinin, Ermeni ve Ruslar tarafından neden önemli olduğu hususu hakkında, Muş Alparslan Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Tamella Aliyeva ile röportaj gerçekleştirdi. Röportajımızda, sorduğumuz sorulara oldukça kapsamlı ve bir o kadarda önemli cevaplar veren Azerbaycanlı öğretim üyesi Prof. Dr. Aliyeva, Dağlık Karabağ´ın önemini gözler önüne serdi.

Sayın Hocam, röportaj isteğimizi kabul ettiğiniz için, teşekkür ederiz. Karabağlı olmanız hasebiyle, Karabağ hakkında bilgileri birinci ağızdan duymak daha doğru olur diye sizinle röportaj yapmak istedik. Bugün biz de sizin gözünüzle Karabağ´a bakmak istiyoruz.

T.Aliyeva: “Olur. Her iki Dedem Karabağlı imiş, aynı zamanda nenelerim de. Anamın ata anası Şuşalı imiş. Hatta anneannem Karabağ´ın ünlü tiyatro yazarı Necef Bey Vezirov´un soyuna dayanır ki, Vezirov soyadını taşıyanlar Karabağ vezirine kadar gedip çıkıyorlar. Ermeniler her defasında Karabağ´a saldırdığında ilk olarak Şuşa şehrine hücum etmişler. Şuşa Karabağ´ın kültür beşiğidir, her kesin güzel sesi var, bu ses Şuşa´nın suyundan, havasındandır. Diyorlar ki, Şuşa´da yeni doğan bebek ağlarken bile müzik üzerinde ağlıyor. Şuşa dağın başında olduğu için buradan bütün Karabağ el için görünmektedir. Annaannemin ailesi Şuşa´dan Ermeni zulmünden kaçarak yine Karabağ´ın diğer bölgesinde Fuzuli´nin şehrinin Veyselli köyünde meskûnlasmışlar. Sonradan büyük teyzem yine Ermenistan´dan Ermenilerin elinde kurtulup Fuzuli şehrine gelen Salman isimli gencle aile kurmuş, Zeynep nenem kocasını kayıp ettikten sonra diğer çocukları ve 40 günlük küçük kız çocuğunu da alarak yeniden Ermeni zulmünden kaçarak Aran Karabağ´a Beylegan şehrine gelmişler. Babamın da ailesi Fuzuli şehrinin Dilagarda köyünden kaçkın düşerek Aran Karabağ´a yerleşmişler. Cennet gibi yer olan Karabağ Ermenilere kalmıştır, doğrudur, orada Azerbaycan Türkleri vardı, Ermeniler çokluk teşkil ediyordular. Orada Fuzulinin şehrinin güzel bir mahallesinde Hiliş teyzem yaşıyordu. Bu Mahallenin ismi Kaçkınlar mahallesi idi. Ermenistan´da Ermenilerin zulüm ettiği Türkler buraya yerleştikleri için bu mahalle Kaçkınlar mahallesi idi. Aynı zamanda alakotu gibi her yana yayılan Ermeniler Aran Karabağ´a da gelmiştiler, ama Dağlık Karabağ´daki gibi değildi. Aran Karabağ o zamanlar su kıtlığı çeken, yılanların sürü ile gezdiği ova idi. Ruslar bu ovaya Araz nehrinden su çekti, burada üzüm tarlaları saldı, pamuk ekti. Ermeni Dağlık Karabağ´da Rus´un kanatları altında keyif sürerken, Türk vatanından Karabağ´dan kovuldu, sineklerin, sivrisineklerin duman gibi gezdiği, insanların sıcaktan ve susuzluktan dudaklarının çatladığı bu topraklarda yaşıyordular Rus buraya ona göre su çekti ki, burada strateji, kul emeğiyle ortaya çıkan mahsuller dikecekti. O mahsuller pamuk ve üzüm idi. Türkler sabah gün çıkmadan üzüm ve pamuk tarlalarına gidiyor, al güneşin altında çalışıyor, mahsul bol olsun diye başlarının üzerinden uçan uçaklar onların ve pamukların üzerine ilaç döküyordu. Bu ilacın etkisiyle zamanla anneler çocuk doğurmamaya başladı, bazen ise sakat çocuklar dünyaya geldi. Bizim emeğimiz sayesinde Ermeniler Azerbaycan´da yüksek maaş alıyor, han keyfinde yaşıyordular.

Hocam, o dönemde her halde siz Karabağ´a gidip geliyordunuz?

Prof. Dr. Aliyeva:”Tabii ki, Yazın Aran Karabağ´da sıcaktan, sinek, sivrisinek, yılanların elinden kaçarak Karabağa gidiyorduk, bu, bizim için büyük mutluluk idi. Gece yarısı Bakı´dan gelen Bakı-Yerevan treni bizim istasyondan geçiyordu. Trene biniyorduk. Ermenilerin uykusu bozulmasın diye vagon biletçisi elini dudağına koyarak: -Susss- derdi. Bize küçük, bir kişilik yer gösterir, 3 çocuk bir oturakta otururduk, buna oturmak deseler. Ermeniler ise sanki dedelerinin treni gibi el kollarını geniş açarak uyurdular. 1 saat sonra Qaradız istasyonun gelirdik. İnip otobüsle Fuzuli şehrinde yaşayan teyzemlere gelirdik. Karabağın cennet havası ciğerlerimize dolduğunda sanki bize güç, ruh gelirdi. Fuzuli dünya güzeli bir şehir idi. Her taraf dağ, orta ova. Her gece hafif yağmur, yeşillik, gül çiçek, meyve, terevez bal tadır. Üç ay yazı orada tatil yapardık. Okulların açılmasına bir kaç gün kala ağlamaya baslardık: Hayır, biz Jdanova (o zamanlar kasabamızın ismi Jdanov idi, Rus soyadı, Fuzulinin de ismi Garyagın idi Fuzuli olmadan. Garyagın da meşhur general olmuş, Türkleri çok öldürmüş). Biz Fuzuli de olduğumuz günlerde teyzem gizli gizli kocasıyla konuşurdu: – Ormanda meyveler yetişmiş. Bir az meyve toplasak. Teyzemin kocası bizim uyuduğumuzdan emin olduktan sonra teyzeme derdi: -Kız, sen deli misin? Rus koyar mı ormandan meyve toplayalım. Teyzem: -Ermeniler toplayıp pazarda bize ateş pahasına satıyorlar. Salman dedem: -Rus onlara izin veriyor, onlar kardeştirler Ruslarla, Rus bize izin vermez. Bir elma koparsak bizi ceza evine sokar. O zamanlar biz duymayalım diye bu sohbetleri gizli yapıyordular. Sonradan pazara giderken orada meyve satanların hep Ermeni olduğunu gördüm ve Salman Dedemin dediklerini hatırladım. Fuzuli de Tuğ kendi var. Sovyet döneminde o güzelim köyde yaşayanların yüzde 70´i Ermeni, 30´u Azerbaycan Türkü. 1905 yılında Ermeni Müslüman davasında Ermeniler buradaki Azerbaycan Türklerini, genellikle, Müslümanlara katliam yaptılar. Rusya Yazarlar İttifakı, yazarlara emir verdi:- Ermeni-Türk kardeşliğini gösteren eserler yazın, yazın ki, Azerbaycan´da, onun bir bölgesi olan Karabağ´da Ermenilerle Azerbaycan Türkleri kardeş kardeş yaşıyorlar. Her şey Sovyetlerin nezareti altında. Bu konuyu çok ünlü yazarımız Cafer Cabbarlı´nın “1905´ci Yılda” eserinde göre biliriz.”

Hocam, siz konuşmalarımızda Rusların her zaman Ermenileri savunduklarını söylediniz. Başka alanlarda da Ruslar onları savunuyor muydular?

Öğretim Üyesi Aliyeva: “Evet, bir olayı anlatayım. Yazın öğrenciler için dağlarda, ormanlarda kamp kuruyordular. Bizim şehirde bu işe bakan benim dayım İsmail Bey idi. Bizim kasaba çok sıcak olduğu için bu kamplar Dağlık Karabağ´da kurulmalı idi. Dağlık Karabağ´da ise Ermenilerin yaşadığı köylerde ve orada çalışacak mevsimlik işçiler Ermeniler olmalı idi. Örneğin, öğrenciler için kesilecek koyunları otlatmak, onları kesmek, mutfak işleri, temizlik yapanlar, öğretmenler vs. Ermeniler bu kamplarda keyif ediyordular. Yedikleri önlerinde, yemedikleri arklarında. Her akşam buradan çaldıkları yemekle evlerine gidiyordular. Mutfakta ne var, ne yok çalıyordular.”

Konuşmalarınızda yayla konusuna değindiniz. Ermenistan´daki yaylalar bir zamanlar Azerbaycan´ınmış, bu doğrumu?

Dekan Aliyeva:”Tabii ki, doğru. Ermenistan bastan başa İrevan (Anadolu tabirince Revan) hanlığı Azerbaycan´ın bir bölgesi olmuş. Rus işkaline dek Azerbaycan Hanlıklara bölünmüş: -İrevan, Bakı, Şeki, Gence, Şamahı vs. İrevan bizim olmuş, Rusya bu toprağı bizden kopararak Ermenilere vermiş, şimdi de Rus yeniden bir koparma yapmak istiyor, Karabağ´ı alıp Ermenistan´a verecek, ama boğazında kalacak bu arzusu. Dediğim gibi, bu günkü Ermenistan bizim İrevan Hanlığımızdır. İsimler, camiler, hamamlar, şehir adları, kervansaraylar, yaylalar hepsi Türk isimleri idi, değiştirdiler. Maddi medeniyet abidelerimizi ya dağıttılar ya da üstündeki Türk ismini bozarak Ermeni ismi yazdılar, tarihi değiştirdiler. Ne ise, Rus´a yün lazım. Yün strateji mahsul. Azerbaycan hayvancılıkla, özellikle, koyunculukla meşgul. Koyun beslemek zor iş. Ona ne çok soğuk ne çok sıcak iklim lazım. Eğer yazın sıcağında koyun aranda kalırsa, hepsi ölür. Onu yaylaya çıkarmak lazım. Azerbaycan´ın Aran bölgesinde yayla yok. Ermenistan baştan basa buz gibi yaylalar, pınarlar, maden suları, nehirler. Rus Ermenilerle sazış imzaladı: -Yazın Azerbaycan´ın Aran bölgesindeki fermalar (mandıra sankı) buraya taşınacak. Mayısta gelecek Eylül sonu geri dönecek. Ermenin uçamaya kanadı yok. Demek ona müşteri, para gelir. Terevezi, balı buradaki insanlara ateş fiyatına satacak, mevsimlik is bulacak ve içerisinde ter temiz, çiçek kokusu veren peynirler olan tulumları su fiyatına alıp Rusya´nın çeşitli bölgelerine serpelenmiş Ermenilere gönderecek. Hem de burada yine su kıymetine yün alacak ve onu da halı, yorgan döşek, yun çorap, süveter, kazak, şal, atkı, elçek dokuyarak yine Rusya´nın çeşitli yerlerindeki akrabalarına gönderecekler. Ermeniler her zaman Türklerden faydalandılar, o zamana kadar ki, Rusya dağıldı, Azerbaycan ona bir şey vermedi, o da bunları fırsat bularak Rus havadarlarının eliyle Karabağ olayını yaptılar.”

İş gücü açısından, Rus´ların Ermenistan ve Azerbaycan vatandaşlarına davranış biçimleri hakkında bilgi verir misiniz?

Prof. Dr. Aliyeva:”Dogru. Bizim insanlar tarlada, fabrika ve zavodlarda, en ağır işlerde çalışırken onlar Sovyet ülkesinin sosyalist kanunlarına zıt olarak kapitalizm cemiyetinde olduğu gibi yaşıyordular. Sovyet döneminde evleri kira vermek yasak idi, onlar daima kiracı saklıyordular. Onlar vergi vermeden serbest meslekte çalışırdılar. Örneğin, özel inşaatlarda usta, terzi, kunduracı, berber, kadın kuaförü, kadın doğum doktorlarının yanında hemşire (ebe) gibi işlerde çalışırdılar. Onlar sabahtan akşama veya aksine akşamdan sabaha kadar çok nadir hallarda çalıştılar. Ama üst düzeylerde çalışmayı, iş yerlerinde hırsızlık yapmayı çok severdiler. Örneğin, 24 saat çalışan Tütün Fabrikasında kapıda güvenlikçi, bölme reisi, yemekhane müdür vs…Bunlar böyle işlerde çalışmayı severdiler ve akşamlar çaldıkları şeyleri rahatlıkla evlerine götürürdüler. Olcay Bey, belki burada dediklerim çok da önemli şeyler değildi, ama onların Azerbaycan´da ne kadar rahat ve mutlu, huzurlu yaşadıklarının resmini çizmeye çalıştım, ben tarihten de anlata bilirdim, ama her kes kendi sahasına baksa daha iyi olur. Ben Kayseri Erciyes Üniversitesinde Ermeni´ye Hoşgörü sempozyumunda konuşma yaptım ve Azerbaycan Edebiyatında Ermenilerle bir arada yaşamayın eserlere yansımasını anlattım. Çok beğeni topladı. Veya Antalya Akdeniz Üniversitesinde yine Ermenilerle ilgili sempozyuma katıldım ve Karabağ Olaylarını, bunların dünya medyasına yansımasını anlatım. Çok dikkat çekti. Türkiye´nin her yerinde, Türk Tarihi Atıştırmaları Kurumunda, Üniversitelerde, çeşitli derneklerde Karabağ Hakikatlerini anlattım. Gücüm yettiği kadar. Ben Karabağlı olduğum için görüldüğüm olayları anlattım. Bu fırsatı bana verdiğiniz için minnettarım. Allaha emanet olun. Azat Karabağ´da görüşmek üzere” şeklinde cevapladı.